-
1 hal
hal1 <- li>1. subst → durum; Zustand m, Lage f; Auftreten n, Benehmen n, Verhalten n einer Person; Gegenwart f; Kraft f (etwas zu tun); GR Indikativ m; Fall m, Kasus m (z.B. -i hali Akkusativ);hal hatır sormak nach dem Befinden fragen;… bir hal almak in ein … Stadium treten;hal olmak in Verzückung sein, im Trancezustand sein;-e (bir) hal olmak unp jemandem stößt etwas zu (= er stirbt);-i hal(e) yola koymak richtig stellen, in Ordnung bringen;hal(in)den anlamak (oder bilmek) Anteilnahme zeigen;hale bak! Donnerwetter! (positiv und negativ);-in hali duman olmak, -in hali harap olmak übel dran sein;hali olmamak nicht mehr die Kraft haben; sich nicht wohl fühlen;hali tavrı yerinde olmak anständig aussehen, sich anständig benehmen;hali vakti yerinde olmak begütert sein;benim halim ne olacak? was wird aus mir werden?;halim kalmadı ich bin ganz hinüber, fam ich bin geschafft;… halinde in Form (G); im Falle (G), bei (D);atom savaşı halinde im Falle eines Atomkrieges;gruplar halinde gruppenweise;öğüt halinde in Form eines Ratschlages;(kendi) haline bakmamak seine Kräfte überschätzen;… haline gelmek werden (N; zu D); (negativ) ausarten (in A);… haline getirmek auf den Stand (G) bringen, reif machen (für A);… halini almak werden (zu D); ausarten (in A); den Zustand (G) annehmen, erzeugen, sich entwickeln (zu D)hasta olduğu halde … obwohl sie krank ist, …;her halde, her halükârda auf jeden Fall; unter allen Umständen; (höchst) wahrscheinlich; → her (her halde);ihtar ettiğim halde … obwohl ich warnte, …;o halde, şu halde in diesem Fall, demnach, das heißt;yola çıktığı halde … während sie sich auf den Weg machtehal2 <- li> Markthalle fhal3 <- lli> Lösung f -
2 vakit
(-in) hali vakti yerinde (jemand ist) wohlhabend;-erek vakit geçirmek die Zeit (damit) verbringen (zu + inf), sich (D) die Zeit vertreiben mit;vakit kazanmak Zeit gewinnen;vakit öldürmek fig die Zeit totschlagen;vakit vakit von Zeit zu Zeit;vakti geldi fig seine (letzte) Stunde hat geschlagen;vakti olmamak keine Zeit haben;vaktinde rechtzeitig, pünktlich;vaktiyle rechtzeitig; seinerzeit, damals;ne vakit? wann?;konj -diği, -eceği vakit wann; wenn; als;geldiği vakit söylerim wenn er kommt, sage ich es
См. также в других словарях:
paçasını çekecek (veya toplayacak) hâli olmamak — güçsüz, beceriksiz olmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
hâli kalmamak — gücü, takati, eski durumu olmamak Ama nasıl kurtulacaktı? Kuvveti bitmiş, kımıldayacak hâli kalmamıştı. Ö. Seyfettin … Çağatay Osmanlı Sözlük
paça — is., Far. pāçe 1) Pantolon, don, şalvar vb. giyeceklerde bacakların çıktığı aşağı bölüm 2) Kasaplık hayvanların kesilmiş ayağı 3) Bu ayaktan yapılan çorba Birleşik Sözler paça günü paça kasnak paçası düşük bol paça çalapaça … Çağatay Osmanlı Sözlük
keyif — is., yfi, Ar. keyf 1) Vücut esenliği, sağlık Keyfiniz nasıl? 2) Canlılık, tasasızlık, iç rahatlığı Bu keyif ne kadar sürerdi? Tahminime göre beş on dakikadan fazla sürmezdi. Y. K. Karaosmanoğlu 3) Rahat, huzur, afiyet 4) İstek, heves, zevk Ağır… … Çağatay Osmanlı Sözlük
SALEF (SALF) — Kibirlilik. Tekebbürlük hali. * Kin tutmak, buğz etmek. * Zevci indinde zevcenin kadri olmamak. * Misafir için olan yemeğin yetmemesi … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
ÜMMİYET — Ümmi oluş. Ümmi kimsenin hali. Okur yazarlığı olmamak … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
ŞÜBHE — (C.: Şübeh Şübühât) Tereddüd. Bir şeyin doğru olup olmadığına veya var olup olmadığına dair kat i kanaat ve bilgi sahibi olmamak hâli … Yeni Lügat Türkçe Sözlük